8 Ekim 2014 Çarşamba

Aptal Tutarlılığı(Foolish Consistency)

Bu yazının başlığı psikolojideki bir olguya aittir. Bu olguya göre, insanların bir kısmı bir karar aldıklarında, bir seçim yaptıklarında, daha sonraki gelişmeler bu kararın/seçimin yanlış olduğunu gösterse bile bu kararla tutarlı kalmaya çalışma eğilimindedirler.(Aslında bu kavram, ünlü düşünür Emerson'a aittir ancak psikolojide de yer bulmuştur)
Mesela bir cep telefonu aldınız diyelim, ancak bu telefonun aşırı pahalı olduğu konusunda tüm arkadaşlarınız hemfikirken siz kazıklanmış olduğunuz gerçeğini kabul etmek yerine yaptığınız bu seçimle tutarlı olmaya çalışırsanız, işte bu psikolojik girdaba girmişsiniz demektir. Telefonun çeşitli özelliklerinden bahsederek kendinizi(seçiminizi) savunmaya çalışırsınız, arkadaşlarınız aynı özelliklere sahip başka telefonların daha ucuz olduğunu söyler, siz yine başka özelliklerden bahsedersiniz. Vurucu darbe, bir arkadaşınızın aynı telefonu aynı dönemde % 30 daha ucuza aldığını söylediğinde gelir, ama siz yine ikna olmazsınız, onun telefonunun garanti kapsamında olmayabileceğini falan düşünürsünüz. Artık sizi ikna etmek mümkün değildir.(Araba, kamera, bilgisayar v.s tüm cihaz ve araçlar konusunda benzer örneklerle karşılaşmak oldukça olasıdır)
Kocasının kendisini aldattığı söylenen ezik kadınlarda da bu bazen ortaya çıkabilir. Başka bir kadınla romantik bir yemek yerken gördüklerini söylerler, kadın 'belki de iş yemeği yiyorlardı' diye düşünür. Kocası sık sık toplantılara gitmeye başlar. 'Çok çalışıyor' diye düşünür. Çünkü o doğru erkekle evlendiği konusunda oldukça ikna olmuş durumdadır. Ailesi dahil birçok kişinin uyarılarına kulak asmamış ve o adamla evlenmiştir. Bu tür kişiler “Ben demiştim” lafını duymaya da dayanamazlar.
Bir başka örnek çocuk yetiştirmeyle ilgili verilebilir. Diyelim çocuğunuzu belli bir okula göndermeye karar verdiniz. Ama eşiniz o okul hakkında çok kötü duyumlar aldı ve sizi vazgeçirmeye çalışıyor. Siz dinlemiyorsunuz, çünkü kendinizde araştırma yapmış(sadece 1 kişiyle konuştunuz belki de) ve orasının iyi bir okul olduğu konusunda kendinizi ikna ettiniz. Karar artık alınmıştır. Verdiğiniz kararın yanlış olduğunu, yanlış bir karar verebilme potansiyeline sahip olduğunuzu kabul etmek, başkalarının sizin bu açığınızı bulduklarını bilmek sizi adeta yer bitirir. Yine de arkadaşlarınıza sorar, internette araştırısınız, genellikle o okulun kötü bir okul olduğuna dair yorumlarla karşılaşırsınız. Eğer aptalca tutarlılık esiriyseniz çocuğunuza kötü bir geleceği hediye etmiş olursunuz.
Aslında bu olgunun en sık karşımıza çıktığı yerlerden biri siyaset dünyasıdır. Diyelim X partisine oy veriyorsunuz.  Bu partinin belediyesinin yanlış bir icrası yüzünden çocuğunuzun bacağı kopmuş olsun(Geçenlerde benzer bir olay İstanbul’da olmuştu) Siz bu duygunun esiriyseniz 'kan akması iyidir' gibi bir laf edebilirsiniz, çünkü partinize toz konduramazsınız. Daha kötüsü olsa, çocuğunuz ölse ve siz bu duygunun ölümüne esiri olmuşsanız 'şikayetçi değilim, oğlum zaten hayata küskündü, ölmek istiyordu, tanrı onu yanına aldı" gibi tüyler ürpertici açıklamalarda bulunabilirsiniz. Bu sadece muhafazakar parti seçmeninde değil laik parti seçmeninde mevcuttur. Atatürk veya bir başka büyük liderin hoş olmayan uygulamalarından bahsettiğinizde başlıktaki olgunun esiri olan kişiler gereksiz savunmaya geçerler, çünkü onlar Atatürk'ün kusursuz olduğu fikriyle tutarlı olmaya çalışmaktadırlar.
Bu kavramla en sık karşılaşılan bir diğer alan da dinlerdir. Aslında çocuk yaşta ailelerimiz tarafından adımıza alınan, kendimize ait olmayan bu kararlarla tutarlı olmaya çalışmak oldukça düşündürücüdür. İnsanlara inandıkları kutsal kitapla ilgili ne kadar bilim ve mantık dışı ögeler olduğu, bir kutsal kitapta olmaması gereken ne kadar çok şey olduğu gösterilse, inandıkları yüce kişilerin bazısının hiç yaşamadığı söylense, yaşayanların da hayat tarzlarının o kadar da yüce olmadıklarına dair kesitler sunulsa bile kendilerinin yapmadıkları bu seçimle tutarlı olmaya çalışırlar ve genelde kendilerini komik durumuna düşüren savunma çabalarına girerler. Neredeyse hiçbirinin ağzından, “Ben bunu bi araştırayım” lafı bile çıkmaz.
Peki, bu olgu bilim dünyasındaki insanların başına hiç mi gelmiyor? Gelmez olur mu, hem de en büyük fizikçi olarak bilinen Einstein’ın bile başına gelmiştir. Kendi teorisi olan ‘Genel Görelilik’ Einstein’ı oldukça rahatsız etmekteydi. Çünkü bu teoriye göre evren sabit değil dinamikti. Oysa Einstein, evrenin durağan olması gerektiğini düşünüyordu(herhangi bir bilimsel veri olmamasına rağmen)
Bir süre sonra gidip kendi denklemlerini bu önyargısı nedeniyle değiştirdi ve teoriye ‘kozmolojik sabit’ diye bir şey ekledi. Bu sabit sayesinde evreni ‘durağan’ kılacağını düşünüyordu, yani durağan evren önyargısıyla tutarlı olmaya çalışıyordu. Ama kısa bir süre sonra Hubble isimli bir astronom tarafından evrenin sabit değil genişlemekte olduğu keşfedildi. Yıllar sonra, Einstein bu kozmolojik sabit için en büyük hatamdı diyecekti.(Not:90'larda kozmolojik sabit fikri tekrar popüler olacaktı ancak biraz daha farklı şekilde, bu detaylara girmeyeceğim)
İste böyle, zihnimiz her zaman taze, yeni fikirlerin girişine izin veren bir şekilde durursa, kısacası kafayı her zaman önyargılardan, tabulardan bağımsız bir şekilde işletirsek fikirler bizim değil biz fikirlerin efendisi oluruz ve bir zamanlar yaptığımız seçimlerle, bize öğretilen ideolojilerle, tabularla tutarlı kalmaya çalışmayız, doğru neyse ona varmaya çalışırız.
Ha bu arada bir de benim gibileri vardır. Yanlış bir karar aldığımda ve bu bana başkaları tarafından fark ettirildiğinde duruma göre egom ağır basabilir ve hatamı hemen kabul etmeyebilirim, ama kısa bir süre sonra, çaktırmadan, yavaş yavaş kabul ederim, hatta bir bakmışsınız ki bi anda hatalı kararımın zıttının en büyük savunucusu bile olmuşumdur :) O yüzden insanlara başlıktaki etiketi vurmadan önce onlara biraz zaman tanımakta fayda var. Kaydadeğer bir zaman geçmesine rağmen hala fikrini değiştirmiyorsa o zaman aptalca tutarlığın esiridir diyebilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder