14 Ekim 2014 Salı

Empati (Doğu sorunu üzerine empatik bir yaklaşım)

Paralel evrende 3000li yılların başında neler oluyor olabilir, göz atmak ister miydiniz?

Kuantum teorisinin bir yorumuna göre, mevcut durumdaki bütün olasılıklar birbirinden farklı evrenlerde ilerlemeye devam eder. Biz şuanda bu evrenlerden birindeyiz. Farz edelim ki, bir başka evrende Zübeyde hanım bir çocukken ölmüş, ve Atatürk doğmamıştır.

Tarih 1919’u göstermekte, Osmanlı teslim bayrağını çekmiş ve Yunanlar Anadoluyu ele geçirmiştir.
Aradan birkaç yüzyıl geçer, dilleri ve dinleri farklı olsa da yemekleriyle, müzikleriyle, kültürleriyle birbirine yakın olan Türkler ve Yunanlar zamanın da etkisiyle artık kardeş olmuştur. Uzun süre beraber mutlu mesut yaşarlar. Zaman zaman yine bölgesel savaşlar çıkar, Rusya gibi büyük komşu devletere karşı omuz omuza savaştıkları bile olur. Hem Yunanlardan hem Türklerden çok  asker ölmüştür bu savaşlarda, ama sonuçta bütün hepsinde ülkeyi(Büyük Yunanistan) birlikte savunurlar.

Yunanlar zamanla çok büyük bir devlet haline gelirler, bunların bu kadar büyümesinden hoşlanmayan diğer devletler Yunan devletini çökertmenin çaresini bu toprakların en büyük iki etnik grubu arasına, Yunanlar ve Türkler arasına nifak sokmakta bulur. Bazı Türk gençleri bunun için ayarlanır ve birgün bir okulda Yunan andı okunurken bir Türk genci “Yunan olduğum için gururluyum” demek yerine, “Ben Yunan değilim, Türküm” diye bağırır ve bu iki millet arasına sokulan ilk nifak tohumu olur. Olaylar yaygınlaşır, bazı noktalarda isyanlar çıkar ama kısa sürede bastırılır. Bu arada Yunanlar kendilerine kurulan tuzaktan bihaber “Tamam özünüzde Türk olabilirsiniz ama biz burda Yunan derken Yunan toprakları üzerinden yaşayan herkesi kastediyoruz, bu bizim halkları birleştirme politikası gereği oluşturduğumuz bir söylemdir, anayasamıza göre bu toprak üzerinde yaşayan herkes Yunandır” gibi söylemlerle Türkleri Yunan olduklarına ikna etmeye çalışır. Çeşitli gerilimler sonucu Yunan devleti asimilasyona başlar, “Burası Yunan toprağı, anadilimiz de Yunanca, bizim alfabemiz tüm Avrupa medeniyetlerinin alfabesinin kökenidir, medeniyetimiz tüm Avrupa medeniyetinin kökenini oluşturur, sizin köklerinizi oluşturan Türkler ise barbar göçebe kavimleridir, insanlığa da çok büyük bir katkısı olmamıştır” der, bunları diyerek yüzlerce yıldır süregelen Türk-Yunan kardeşliğini baltaladıklarını farkında bile değillerdir. Bazı isyancı Türk gençler ise kendi çaplarında birşeyler açıklamaya çalışır, Türklerin de bir medeniyet kurduğunu v.s anlatır ama bunlar Yunan devletine tırıvırı olarak gelmektedir. Devlet bakar ki, isyancı Türkler geri adım atmayacak, şunları biraz ezeyim der, ve dış mihrakların ekmeğine yağ sürer, çünkü asimilasyon tüm Türklere yönelik yapılmaktadır, sadece isyankar olanlara değil. Önce Türkçe yasaklanır, sonra Türkler önemli kadrolara getirilmemeye başlanır, birçok yerden dışlanırlar, Türk bölgelerine yatırım yapılmaz, Türklere karşı yoğun bir ayrımcılık başgösterir. Yıllar geçer, arada birçok tatsız tuzsuz olay olur, Türklerin sabrı sürekli zorlanmaktadır ve birgün bi grup Türk dağa çıkar, Büyük Türkiye Örgütünü (BTÖ) kurarak özgürlük mücadelesi başlatırlar. Artık Yunan devleti gözünde onlar teröristtir. Uzun yıllar bu terör(!) olayları devam eder, gerek Türklerin yaptığı terör saldırıları(ki Türkler bunu terör olarak görmezler), gerek Yunan devletinin askeri operasyoları(ki esas bunlar Türkler tarafından terör olarak adlandırılır) sonucunda binlerce insan ölür. Bir süre kimsenin aklına “yahu bu Türkler ne istiyor” sorusunu sormak gelmez, gerek devlet, gerek ordu gerek medya Türklere terörist damgasını vurmuş, Yunan halkına da bunu bu şekilde belletilmiştir. Türklerin bir kısmı sadece kendilerine insan gibi davranılmasını, etnik kimliklerinin korunmasını isterken bir kısmıysa ayrı devlet haline gelmek ister. “Hoooop orda dur” der Yunan. “Bu ülke bizim, bu ülkeyi biz kurduk” der. Türk de derki, “yav ben zaten yüzlerce yıl burdaydım, sen geldin benim toprağımı işgal ettin, üstelik sen bu ülkeyi kurduktan sonra senle her savaşta omuz omuza savaşmadım mı”. Yunan bu lafları duymazdan gelir, Türk aynı şeyleri yineleyip durur. Yunan halkı da medyası da “hele bak şu şerefsizlere, onları 1. Dünya savaşında tamamen yeryüzünden silmediğimize dua etmiyorlar, o kadar insanımızı öldürüyorlar, kalkıp bi de bağımsız olmaya çalışıyorlar” mesajlarına ağırlık verir. Her Yunan askeri öldürülüşünde insanlar galeyana gelir, küfür kıyamet kopar gider, Türklerden de televizyona çıkıp “Yunan özel timleri köylerimizi basıyor, kızlarımıza tecavüz ediyor......” gibi önemsiz(!) gerekçeler sunarken Yunan halkının büyük çoğunluğu “Az bile yapıyolar size şerefsizler, sizin topunuzu s...mek lazım” gibi insanlıktan nasibi almamış ifadeler dile getirirler.

Bu arada bazı Türk gruplarının ayrı devlet olmaya çalışması gerçekten kendi isteği midir, yoksa dış mihrakların oyunu mudur, orası hala bilinmez. Şu bir gerçektir ki, istedikleri bazı haklar vardır, o da Yunanlarla eşit olmak. Bunun aynı topraklar üzerinde mi sağlanacağı, farklı bir devlet kurulup da onun üzerinde mi sağlanacağı söylentidir, dezenformasyondur: Yok Türkler dış güçlerin oyununa geliyor, onların kuklası oluyor, yok derin Yunan devleti Türkleri el altından destekliyor, yok Türkler aslında bağımsız bir Türk devleti değil de büyük Arabistanın kurulmasını sağlamak için taşeron görevi görüyor, v.s. v.s. her kafadan bir ses çıkar. Kimse de olayın aslını astarını net olarak bilmeden ahkam kesip durur, ama herkes kendince olayın aslını biliyordur!

Herkes çözüm önerisi aramakta, insanlar ölmesin istenmektedir. Belki Yunan devletinin Türklerin bağımsızlığını tanıması gerekiyor, ama bunun sonuçlarını iyi düşünmeleri lazım. Türk devleti kurulduktan sonra acaba dış güçler Türkleri bu topraktan atıp oraya kendileri yerleşecek ve Yunanların büyümesini mi engelleyecek, belki de amaçları tamamen Yunanları yoketmektir, kimbilir! Belki de bütün bunlar komple teorisidir, Türkler artık başka bir milletin boyunduruğu altında yaşamak istememektedir, tamam bu ülkeyi Yunanlar kurmuştur, ama bu çok eskidendi, ondan önce de Türkler burdaydı, ayrıca komşu devletlerle olan savaşlarda onlar yer almasaydı belki Yunan devleti çoktan yıkılırdı, o yüzden bu topraklar onların da hakkıdır, ve kendilerini yöneten insanlardan memnun olmadıkları, çok baskı gördükleri için de ayrılmak istiyor da olabilirler, bilinmez.

Bütün bu söylentiler olup giderken Yunan devleti kimsenin beklemediği birşey yapar: Devlet büyükleri uzun diyaloglar sonucunda bu terörist grupları etkisiz hale getirmenin yolunu bulmuştur, BTÖ’nün arkasındaki halk desteğini çekmek, zira bu örgütün arkasında ne kadar dış güç olursa olsun esas lokomotif güç Türk halkından gelmektedir. Analiz doğrudur, arkadaki dış güç sadece besleyendir, istedikleri kadar beslensinler, omuzlarına çıkamayacakları bir halk olmadığı sürece asla ayakta duramayacaklardır. Yaptıkları ise çok basittir: Türklerden samimi bir özür dilemek. Ve cumhurbaşkanı TV’ye çıkıp meşhur konuşmasını yapar: “Sevgili Türk yurttaşlarım, 50 yıldır ülkemiz topraklarında çok kan döküldü, hem bizden hem sizden. Bütün bunların nedeni ülkemize kurulan tuzağı göremeyen basiretsiz politikacılarımızdır, biz bu acıların yaşanmasını artık istemiyoruz, eminim sizler de istemiyorsunuzdur. Sizlere çok büyük yanlışlıklar yaptık Türk kardeşlerim, sizi hakir gördük, çok özür dileriz, yaşanan bütün acılar için çok üzgünüz, ama size söz veriyor ve anayasal güvence sunuyoruz; size her tür hak sağlanacak, biz devlet olarak hepinizin anasıyız babasıyız, siz evlatlarımız arasında ayrım göstermiycez, siz de Yunanlar da her yönden eşit olacaksınız, hepinizi eşit seveceğiz. Ama gelin bu topraklarda birlikte yaşayalım, birlikten kuvvet doğar, güçlerimizi bölmeyelim, kolay lokma haline gelmeyelim, kimsenin ekmeğine yağ sürmeyelim, gelin bu ülkeyi birlikte yönetelim”.

Bu çağrı Türk toplumunda büyük kabul görür ve bundan sonraki seçimlerde ayrılıkçı Türkleri Yunan meclisinde temsil eden parti 1 milletvekili bile çıkaramaz ve bunun üzerine kendilerini feshederler. Arkasında derin devlet mi vardı, dış güçler mi vardı, yoksa sadece halk mı vardı bilinmez ama BTÖ de gelişmeler üzerine kendini fesheder, çünkü hep savunduğu “30 milyon kişi bizim yönlendirdiğimiz partiye oy veriyor, demek hareketimizi destekliyorlar” tezi geçerli değildir, hala terör faaliyetlerini sürdürebilecek güçte olsalar bile bundan sonra dünya kamuoyu önünde destek bulamayacaklarının farkındadırlar. Zira artık kaşınacak bir yara kalmamıştır, hastalıklı vücut iyileşmiştir. Ve iki halk şiddetten uzak bir ortamda mutlu mesut yaşadılar.

Bu yukardaki senaryo, Türkiye gerçeği ile birebir örtüşmeyebilir, derin bir tarihsel araştırma yapmadım, kendi çapımdaki bilgi birikimimle bir hikaye oluşturmaya çalıştım ama biraz olsun benzerlikler görmüşsünüzdür diye umuyor ve herkesi biraz empatik ve sağduyulu olmaya davet ediyorum.

Herkesin memnun olacağı, herkesin kazanacağı bir çözüm bulunması dileğiyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder